NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَبُو
الرَّبِيعِ
سُلَيْمَانُ
بْنُ دَاوُدَ
الْعَتَكِيُّ
حَدَّثَنَا ابْنُ
الْمُبَارَكِ
عَنْ
عُتْبَةَ
بْنِ أَبِي
حَكِيمٍ
قَالَ
حَدَّثَنِي
عَمْرُو بْنُ جَارِيَةَ
اللَّخْمِيُّ
حَدَّثَنِي
أَبُو
أُمَيَّةَ
الشَّعْبَانِيُّ
قَالَ سَأَلْتُ
أَبَا ثَعْلَبَةَ
الْخُشَنِيَّ
فَقُلْتُ يَا
أَبَا
ثَعْلَبَةَ
كَيْفَ
تَقُولُ فِي
هَذِهِ الْآيَةِ
عَلَيْكُمْ
أَنْفُسَكُمْ
قَالَ أَمَا
وَاللَّهِ
لَقَدْ
سَأَلْتَ
عَنْهَا خَبِيرًا
سَأَلْتُ
عَنْهَا
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ بَلْ
ائْتَمِرُوا
بِالْمَعْرُوفِ
وَتَنَاهَوْا
عَنْ الْمُنْكَرِ
حَتَّى إِذَا
رَأَيْتَ
شُحًّا مُطَاعًا
وَهَوًى
مُتَّبَعًا
وَدُنْيَا مُؤْثَرَةً
وَإِعْجَابَ
كُلِّ ذِي
رَأْيٍ بِرَأْيِهِ
فَعَلَيْكَ
يَعْنِي
بِنَفْسِكَ وَدَعْ
عَنْكَ
الْعَوَامَّ
فَإِنَّ مِنْ
وَرَائِكُمْ
أَيَّامَ
الصَّبْرِ
الصَّبْرُ
فِيهِ مِثْلُ
قَبْضٍ عَلَى
الْجَمْرِ
لِلْعَامِلِ
فِيهِمْ مِثْلُ
أَجْرِ
خَمْسِينَ
رَجُلًا
يَعْمَلُونَ
مِثْلَ
عَمَلِهِ
وَزَادَنِي
غَيْرُهُ قَالَ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
أَجْرُ
خَمْسِينَ مِنْهُمْ
قَالَ أَجْرُ
خَمْسِينَ
مِنْكُمْ
Ebu Ümeyye eş-Şa'banî
şöyle demiştir;
Ebu Sa'lebe
el-Huşeni'ye:
Ya Ebu Sa'lebe! Şu,
"Siz kendinize düşeni yapın." (Maide 105) ayeti hakkında ne
dersiniz?" dedim. Şu karşılığı verdi:
Vallahi sen onu iyi
bilen birisine sordun. Ben de onu Rasûlullah (s.a.v.)'e sormuştum. Şu cevabı
verdi:
"Biribirinize
iyiliği tavsiye ediniz. Kötülükten men ediniz. Öyle ki itaat edilen bir
cimrilik, tabi olunan nefsi arzular (ahiret'e) tercih edilen dünya ve her görüş
sahibinin kendi görüşünü beğendiğini görürsen kendine düşeni yap. Halkı terket
şüphesiz sizin ardınızda sabır günleri var. O günde sabretmek avuçta kor tutmak
gibidir. O günlerde bir iyi amel işleyene, onun yaptığının benzerini yapan elli
kişinin sevabı vardır."
Bir başkası benim soruma
ilaveten: "Ya Rasûlullah elli kişinin ecri mi?! dedi. Rasûlullah (s.a.v.),
"Sizden elli kişinin ecri" buyurdu.
İzah:
Tirmizi, tefsir; İbn
Mâce, fiten
Tirmizi bu hadis için
"hasen ayet ve garib" demiştir.Hadisin vürûduna sebep, birçok ayet ve
hadiste va-rid olan emri bi'l-mafruf nehyi anil münker vazifesi ile; "Ey
inananlar, siz kendinize düşene bakınız. Hidayette olduğunuz zaman sapıtan kişi
size zarar vermiz." manasına gelen ayetin arasım tevfiktir. Çünkü bazı
sahabiler bu ayetin, emri bi'1-maruf ve nehyi ani'l-münkerin vücubu ile
çelişkili olduğunu zannediyorlardı. Zira ayetin zahiri, kişilerin başkalarını
bırakıp kendilerine düşeni yapmalarını emretmektedir. Bu ayette amaçlanan
mananın islam uleması tarafından nasıl anlaşıldığını 4338 numaralı hadisi izah
ederken aktarmıştık. Burada hadiste geçen bazı tabirleri açıklamak yetinmek
istiyoruz:
İtaat edilen bir
cimrilik: Cimrilik diye terceme ettiğimiz kelimesi, cimrilik kelimesinin tam
karşılığı olan dan daha
şiddetlidir, Türkçemizde bu mânayı ifade edecek başka bir kelime olmadığı için
cimrilik kelimesi ile terceme ettik.
Buhl ve şuh kelimesi
arasında başka farklara da işaret edilmektedir. Bazıları buhl'un hırsla,
şuh'hun da hırsın dışında olan cimrilik olduğunu, bazıları da buhl'un özel,
şuh'hun genel olduğunu söylerler. Bir başka görüşe göre de buhl; maldaki
cimrilik, şuh ise mal ve iyilikte olan cimriliktir.
Cimriliğin itaat olunan
bir konumda olması da nefsin cimri eğilimlere itaat edip, bunu uygulama alanına
koymasıdır.
Tabî olunan nefsî arzular:
Nefse ait olup, tabi olunan arzular, İslama uymayan isteklerdir.
Ahirete tercih edilen
dünya: Dünya hayatında arzu edilen mal ve mevkidir.
Her görüş sahibinin
kendi görüşünü beğenmesi: Yani herkesin kitap ve sünnete, hak ve adalete
bakmadan kendi görüşünü beğenmesi, ashab ve tabiuııa uymayı terketmesidir. Bu
durumda olan kişi kendi görüşünü beğenir, başkasının dediğine kulak asmaz.
Doğruyu kabule yanaşmaz.
Sabır günleri: İleride
gelecek olan ve sabretmekten başka çarenin olmayacağı günlerdir, ya da maksat
sabrın övüleceği günlerdir. O günlerde öyle hadiseler olacak ki, onlara karşı
sabredebilmek, kor halindeki ateşi elde tutmak kadar güç olacaktır. Yahut da
sabreden kişi, elinde korlaşmış ateş tutanın çektiği zorluğu çekecektir.
Fahri kainat efendimiz
o günlerde iyi bir iş yapanın başka zamanlarda onun yaptığı amelin aynısını
yapanın alacağı ecrin elli katını alacağını söylemiştir.
Fethu'l-vedûd'da bu
hükmün genel olmadığı, o günlerde yapılması güç amellerle ilgili olduğu
söylenmiş ve buna "sizden biriniz Uhud dağı kadar altın tasadduk etse
onlardan (sahabilerden) birisinin bir müdd'üne ve yarısına erişemez,"
hadisi şahit tutulmuştur.
Şeyh İzzuddîn de bu
mânanın mutlak olmayıp iki kural üzerinde yapılandığını söyler. İzzüddin'in
işaret ettiği kaideler şunlardır:
1- Ameller verdikleri
faideye ve sonuca göre değer kazanırlar-,--
2- Ahir zamanda garip
olan İslâmın ilk günlerinde garip olan gibidir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.);
"İslam garib olarak başlamış, garib olarak dönecektir. Benim ümmetimden
garip olanlara ne mutlu."buyurmuştur.
Bu hadiste kastedilen
garip müslümanlar, içinde yaşadıkları zamanlar da yalnız kalanlardır. Durum
böyle olunca, İslâm'ın ilk günlerindeki in-fak efdaldir. Rasûlullah (s.a.v.)'ın
Halid b. Velid'e söylediği şu sözler bunu gösterir: "Eğer biriniz Uhud
dağı kadar altın tasadduk etse onlardan birisinin müdd'üne ve yansına
ulaşamaz." Buna sebep, o yardımın İslam fütuhatını gerçekleştirmeye ve
Allah'ın kelimesini yüceltmeye vesile olmasıdır. Kişinin bedenî olarak cihada
katılımı da böyledir. Sonrakiler bu konuda öncekilerin derecesine ulaşamazlar.
Çünkü öncekilerin sayıları, az yardımcıları sınırlı idi. Kötülükten nehyetmek
ise, sonraki müslümanlar için güçtür. Çünkü o zamanda iyiye yardımcı az,
münker ise çoktur. Bu yüzden Fahr-i kainat efendimiz "Dinine yapışan sanki
avııcunda kor tutar gibi olacaktır." buyurmuştur. Yani bir gün gelecek,
dinin emir ve yasaklarını gözeterek islamı yaşamak elde kor tutmak kadar zor
olacaktır. Önceki müslümanlar için ise böyle bir meşakkat sözkonusu değildir.
Şeyh İzzeddin'den
özetle naklettiğimiz bu bilgilerden anlıyoruz ki, sabırdan başka çarenin
kalmadığı günlerde, emri bi'1-maruf ve nehy-i ani'l-münker vazifesini yapan
veya benzen güzel amel işleyen; yani o günde yapılması güç olan bir ameli
işleyen bir müslüman aynı ameli daha önce işleyen bir müslümanm alacağı sevabın
elli katım alacaktır. Yani hadisteki hüküm mutlak değil, yapılan amelin önem
ve meşakkatine göredir.
Bu hadis ve izah tam
günümüze ışık tutmaktadır. Bu gün için sadaka vermek, hac ve umre yapmak o
kadar güç değildir. Çünkü insanlar zenginleşmiş vasıtalar artmış, sıkıntılar
kalkmıştır.Ama nefsin haramlardan korunması, dünya zevklerine önem verilmesi,
cihad, emri bi'1-ma'ruf ve nehyi ani'l-münker gibi ameller öyle değildir. Daha
güçtür, dolayısıyla sevabı da fazla olur.